2 Ağustos 2012 Perşembe

Bebeği Hangi Davranışlar Sakinleştirir?


Bebeği Hangi Davranışlar Sakinleştirir?
Anne-bebek arasındaki dinamik etkileşimin bebeğin sosyal ve duygusal gelişimi için önemli olduğu uzun yıllardan beri psikoloji dünyasında konuşulan bir konudur.
Annelerin sıkıntılı bebeklerini sakinleştirmeleri hem bebeğin o anki sıkıntısını gidermek açısından hem de gelecekte duygudurumunu iyi düzenleyebilen bir insan olması açısından son derece önemlidir.
Duygu düzenlemesi erken bebeklikte başlayan bir süreçtir. Bu süreç içsel ve dışsal etkenlere bağlıdır ve kişinin duygusal tepkilerini denetleme, değerlendirme ve değiştirebilmesi olarak tanımlanır. Bebeklerde bu becerinin prematüre haliyle dünyaya geldiği ve zamanla bebeğin mizacı ve maruz kaldığı bakımverme biçimiyle geliştiği düşünülür.
Annenin sakinleştirme becerisinin en önemli olduğu zaman bebeklerin kendi kendini düzenleme becerisine en az sahip oldukları yeni doğan zamanıdır.
Literatürde genelde bu konu teorik olarak işlenmiştir. Bu nedenle sakinleştirme davranışlarıyla ilgili araştırmalara ihtiyaç duyulmuştur. Hangi davranışlar işe yarar? Annenin sakinleştirme davranışındaki değişiklikleri sakinleşme sürecini etkiler mi? Bebeklerin kendi kendilerini düzenleme becerilerinin nasıl geliştiğini öğrenmek için bu soruların cevapları önemli olabilir.
Önceki araştırmalarda topuktan kan alma sırasında kucakta sarma ve sallama davranışının sakinleşmede etkili olduğu bulunmuş. Başka bir araştırmada ise kucağa almanın ağlama ve mızmızlanma davranışını azalttığı görülmüş.Kucaklama ve sallamanın işe yaradığını düşünen araştırmacılar bunun nedeni olarak bu davranışların “tekrarlayıcı ve ritmik” hareketler olarak, sürekli uyaran sağlaması olduğunu söylemişler. Bu da bebeklerin sakinleşmek için dışarıdan bir uyarana ihtiyaç duydukları sonucuna varmamızı sağlıyor.
Araştırmacılar emzik ve besleme davranışının acı veren tıbbı müdahalelerde işe yarayıp yaramadığına baktıklarında ise, kundaklama ve emziğin birlikte işe yaradığını, bebeğin ağlamasının ve kalp atış hızını azaldığı sonucuna varmışlar.
Başka bir araştırmada ise yine besleme ve kucakta tutma davranışının bir arada ağrılı bir uyaran söz konusu olduğunda ağlamayı azalttığı görülmüş.
Bu sakinleşmenin nedeni ise iki şekilde açıklanıyor. Birisi emme davranışının algı olarak öne geçmesi ve acılı prosedürün etkilerini “susturması”. Diğeri ise emme davranışının sakinleşmeyi sağlayan nöral bağlantıları devreye geçirdiği yönünde.
Başka bir çalışmada aşı uygulaması sırasında annelerin 2 ve 6 aylık bebeklerini sakinleştirme davranışı gözlemlenmiş. Araştırmanın ilginç bir sonucu 6 aylık bebeklerin gelişimsel olarak 2 aylık bebeklere göre daha az ağladığı, mizaçtan bağımsız olarak daha çabuk sakinleşmesi.
Yine aynı araştırma sonucunda, topuktan kan alma, sünnet olma ve aşı uygulamasının hepsinde işe yarayan davranışların 2 aylık ve 6 aylık bebeklerde aynı davranışlar olduğu görülmüş. Bu davranışlardan ilki kucağa alma, sallama ve çeşitli sesler çıkarma kombinasyonu, ikincisi besleme veya emzik benzeri uyaranlar. Ancak ilk kombinasyonun yoğun ağlamayı yatıştırabildiği, ikincisininse düşük veya orta düzeyde ağlamada işe yaradığı bulunmuş.
Bebeği ağlarken omuza almak, ağlamasını azaltırken çevreye bakma davranışını arttırır. Bu da dikkatinin dağılmasına sebep olur. Ancak omuza aldıktan sonra anne çeşitli sesler çıkarmaya devam ederse, bebeğin dikkati dağılmayacak, bu da sakinleşmenin devamını sağlayacaktır.
Yine bir çalışma sonucu, medikal prosedür sırasında ağlayan bebeğin dikkatini başka birşeye çekmenin işe yaramadığını göstermiştir. Bu durum başka bir çalışma sonucu varılan medikal bir prosedür olmadan da yoğun ağlayan bir bebeğin dikkatini başka bir şeye çalışmanın işe yaramadığı sonucunu desteklemektedir.
Sonuç olarak, bebeği bir masaya koyarak acı çektiği sırada, bu acıyı görmezden gelmeye çalışmak ve dikkatini başka yere çekerek görmezden gelmesini sağlamaya çalışmak bir işe yaramayacak, tam aksi bebeğin ağlamasını arttıracaktır. Bu durumu da görmezden gelerek davranışa devam etmek, ebeveynin bebek davranışlarına karşı yeterince hassas olmadığına işaret eder.
Annenin bebeğin yakınında olmasını gerektiren kucağa alma, sallama, sesler çıkarma ve besleme davranışları bebeğin sakinleşmesini sağlayacaktır. Anne tarafından ihtiyaçları görülerek sakinleştirilebilen bebek ise zamanla kendini sakinleştirmeyi daha kolay öğrenecektir. Bunu başarabilmek ise bebeğin acısını görmeyi, bunu kabul etmeyi ve onu sakinleştirebilme davranışını geliştirebilmeyi gerektirir. Bu beceri içinse önce ağlayan bir bebek karşısında sakin kalabilmemiz ve dikkatimizi onu sakinleştirmeye vermemiz gerekmektedir.

20 Temmuz 2012 Cuma

Doğum Sonrası Anne-Bebek


Bebek, bazen çok istenen hevesle beklenen, bazen açıkça istenmeyen bazense önce istenmeyen sonra çok sevilen olabilir. Öncesi ne olursa olsun her bebek geldiği evde bir bomba düşmüş etkisi yaratır. Düzenler bozulur, yeni düzen kurulmaya çalışılır ve yeni rollere uyum sağlanır. Bu süreçte annenin psikolojik durumunun önemi artık yeni annelerce biliniyor. Doğum sonrası depresyon konusunda anneler bilinçleniyor. Bu hastalığın kendilerine ve bebeklerine vereceği zararı biliyor, önlem almaya çalışıyorlar.
Peki depresyon tanısı konulamayacak bazı durumların da anne-bebek ilişkisindeki rolü hakkında ne kadar bilgimiz var? Yapılan uzun soluklu bir araştırma, depresif duygudurum halinin de anne-bebek ilişkisini hatta bebeklerin gelecekteki kişiliğini etkilediğini ortaya koyuyor.
Çalışma sonuçlarına göre depresif bir mizaca sahip anneler, bebekleri olunca depresyonla baş etmek için hipomanik yani basitçe fazla hareketli, konuşkan, enerjik, coşkulu bir hale geçebiliyorlar. Bu durum depresyona karşı oluşturulan bir savunma mekanizması.
Bebekle aşırı ilgili olma hali de kaygılardan kaynaklanıyor ve bebekle yakalanması gereken uyum halini engelliyor. Böyle zamanlarda bebek kimi zaman anneden fazla uyaran alıyor ve ondan ilgisini çekiyor. Sonuç olarak anne-bebek ilişkisi olumsuz etkileniyor.

19 Temmuz 2012 Perşembe

Bebekten Sonra



Bir çok bilimsel çalışma bebek sonrası çiftlerin evlilik memnuniyetlerinin düştüğünü söyler.
Belki “Başka bir hal aldı” denilen ilişki bir süre yeni formuna alışmakta zorlanıyor ve bu da çiftleri etkiliyor. Hatta bazı çalışmalar, kadınların evlilik memnuniyetinin erkekten daha önce ve daha çok azaldığını da gösteriyor. Bunun nedeni olarak da değişen roller, eklenen sorumluluklar gösterilebilir.
Peki acaba sağlıklı bebeklerin ebeveynlerinin ilişki kalitesi de uyku alışkanlıklarından etkilenebilir mi?
Uyku
Bebeklerin ilk bir yıl gece uyanmalarının devam ettiğini düşünürsek, anne babaların da
uykularından olduklarını, uykusuz kalmanın psikolojik ve fiziksel olarak ann babaları yorduğunu ve bu durumun dönüp dolaşıp onların ilişkilerini etkilediğini düşünmek mantıksız olmasa gerek!
Önce uyku problemi olan bebekleri ele alalım. Bebeklerin uyku problemlerinin, problemin cidddiyetine göre anne depresyonu ve kaygı bozukluğu hatta baba depresyonuyla bağlantılı olduğu bulunmuştur.Çocukları bebekliğinde uyku problemleri yaşayan annebabaların, çocukları 3-5 yaşlarına geldiğinde diğer anne babalara oranla daha yorgun oldukları bulunmuş.
3-4 yaş arası uyku problemi olan çocuğa sahip annelerin evlilik memnuniyeleri düşmezken, 24 aydan daha uzun süren uyku problemlerinin anne depresyonu ve ebeveynlik stresini arttırmaktadır.
Bazı çalışmalar bebeklerin uyku problemleri çözüldüğünde ebeveynlerin uyku kalitelerinin ve evlilik memnuniyetlerinin arttığı sonucuna varmıştır.
Peki Ağlama?
Bebeklerin ağlaması anneden çok babaları olumsuz etkiliyor!Altı haftalık bebekleri olan babaların kaygı hissine ek olarak kendilerini ve eşlerini güçsüz hissettikleri bulunmuş.Annelerinse problem kaynağını bebeğe atfederek kendilerine dair kötü hislere kapılmadıkları ortaya çıkmış.


14 Temmuz 2012 Cumartesi

anne bebek psikolojisiyle ilgili ciddi bilgiler


Bebeğin benlik duygusu ilişkilerin duygusal tonu içinde gelişir. Bebek kendini önce annenin gözünden görür. Annenin ses tonu, beden dili, elleri, bebeği tutuşu, bakışları bu ilişkide belirleyicidir.

Bebek memeden süt geldiği zaman mutlu, gaz sancısı varken mutsuzdur. 
Çocuk psikoterapisinde önemli teknikler geliştiren psikanalist Melanie Klein'a göre, bebek farklı zamanlarda, ona süt veren, iyi deneyimler yaşatan memeyi  "iyi meme", ona süt vermeyen ve onu hayalkırıklığına uğratan memeyi "kötü meme" olarak deneyimler. Oysa ki aynı meme, aynı annededir, değişen bir şey yoktur. Değişen aslında bebeğin hisleridir. Bebekler ve küçük çocuklar, duygularını düzenleme becerisinden yoksun oldukları için ya sever ya da nefret ederler.
 (Sen kötüsün! Kötü anne! Tanıdık geldi mi?)
Onlara göre ya iyi vardır ya da kötü. Çünkü varlıkları o memenin ucundadır! Süt gelirse beslenecek; yaşayacak, gelmezse yaşayamayacaktır. Bu nedenle bebekler için ya iyi ya kötü, ya sevilen ya da nefret edilen vardır. Ancak bir süre sonra birşeylerin hem iyi hem de kötü olabileceğinin ayırdına varmaya başlarlar.
Bu ayrımı yapabilmek için de, annelerinin onları "düzenlemesi"ne ihtiyaçları vardır.
Eğer anne, bebeğin güçlü duyguları, yoğun ihtiyaçları ve talepkarlığıyla baş etmekte zorlanıyorsa, kendisini ve bebeğini düzenlemesi kolay olmayacaktır. Bu nedenle bebeklerle ilişki halindeyken önce annenin kendi duygularını, düşüncelerini, ihtiyaçlarını fark etmesi gerekir.